yazar_ustbant

16 Temmuz 2007 Pazartesi

SIĞIR ÇOBANI KOVBOY VE KİRLİ DOLARLARI


SIĞIR ÇOBANI KOVBOY VE KİRLİ DOLARLARI

Kovboy, Amerika da sığır çobanlarına verilen isim. Dolar ise artık herkesin bildiği gibi kovboyların para birimi. Kovboy filmi seyredenler bilirler. KOVBOY kellesinde fotör şapkası, ayağında mahmuzlu çizmesi, belinde tabancası ve eğerinde uzun menzilli tüfeği AMERİKA ÇÖLLERİNDE öldürecek insan, çalacak sığır, soyulacak tren arayan hırsızlar ve katiller ordusu. Hem de sivil kıyafetli ordu. Kovboy filmlerinde gördüklerimiz, akşama kadar hayvan çalmaktan, insan dövmekten yorulan KOVBOY, akşam meyhanenin kapısını tekme ile açar, bir “VİSKİ” der ve viskiyi bir yudumda içer. İşte AMERİKALININ gerçek hayatı bu. Barın masasına kirli dolarını bırakır. Doları da kendi gibi kirlidir. Amerikanın hakiki sahiplerini öldürmekle, kendisi ve doları kana bulaşmıştır. Gümüş dolarını dünyaya yuvarlayan ABD, Doların peşinde koşan ülkeleri de kirletmiştir. Doların ve sığır çobanlarının karşısında dik duran ve değerlerini, kirli doların üstünde tutan, karşılıklı menfaatler ölçüsünde, bağımsızlık ve özelliklerine leke sürdürmeden ticaretlerine devam etmesini bilen ülkeler, katillerden kendini korumasını bilmişlerdir.
Bize bu kefere parası,1850li yıllarda, Yahudi galata bankerleri vasıtası ile bulaşmış ve Genç Osmanlının bitmesine sebep olmuştur. Cumhuriyetimizi ve milletimizi bu kanlı paradan, Mustafa Kemal ATATÜRK, kurtuluş savaşı ile hem düşman işgali olan ülkemizi ve hem de işgal etmeye çalışan kanlı parayı söküp atmıştır.
ATATÜRK sonrası,1947 yıllarında kirli dolara tekrar bulaşılmış, dolar karşılığı milletimiz borçlandırılmaya başlanmıştır. O günlerde başlayan dolar borçları, bugün önümüzde dağ gibi yığılmış ve faizini ödeyemez hale gelmişiz. Halkımız üretmeden, tüketmeye ve hazırcılığa sevk edilmiş, halada hazırcılığa sevk edilmektedir. Karşılıksız, tarla ve hayvan parası gibi. Dağıtılan bu paralar ki halkımızın vergi olarak ödediği kendi parasıdır. Halkımız, kimin parasını kime, HOVARDACA dağıtıyorsun, tirliyonları kendin hortumlarsın, bana da ulufe olarak sadakamı dağıtıyorsun diyebilmelidir. Hatta bu üç kuruşluk sadaka için banka önlerinde, sırada bekleyemem, almıyorum bu parayı diye tavrını koyabilmelidir. Hükümet yetkililerimizde, asrın FİRAVUNU BUŞLA dolar pazarlığı yapmamalıdır. Kirli ve kanlı doları ülkemizden atamadığımız müddetçe, sığır çobanlarının sopası ülkemiz üzeride etkisini sürdürmeye devam ettirecek kanaatindeyiz. KARA GÜN İÇİN BİRİKTİRDİĞİMİZ, AK AKÇEMİZ bitmiştir. KARA GÜNLER İSE KAPIDA DEĞİL İÇERİ GİRMİŞTİR. Ermeni, Yahudi ve sığır çobanı KOVBOYLARA, satmadığımız, damdaki hayvanlarımız, kümesteki tavuklarımız kalmıştır. Irzımızı, edebimizi, ahlakımızı, Türklük örf adet ve geleneklerimizi törelerimizi, terbiyemizi çoktan satın almışlardır. Medeniyet ve ilericilik diyerek, öz benliğimizdeki değerlerimizi çoktan alıp götürmüşlerdir. Biz bu soysuzca arsızca değişimin farkına bile varamadan ve hissedemeden nasıl bir toplum haline geldiğimizi millet olarak yaşamakta ve uygulamaktayız. Çektiklerimiz ve çilemiz öz benliğimizi kaybetmiş olmamızdandır. Devlet olarak, toplum olarak, aile ve birey olarak, bize bizden fayda vardır. Yâd eller kapısından medet beklemek nafiledir. Papalardan, papazlardan, senyörlerden, monşerlerden, misyonerlerden, Yahudilerden medet ummak serserilikten başka hiçbir davranış değildir. Alın terimizden akan, HELAL ekmeğimizi, tefecilere bulaşarak HARAM hale getirmemek bizim elimizdedir.
Önce kirli dolarını, sonra silahını ırağa sokup, yaptığı katliamlardan ders almasını bilmek ve görmek gerekmez mi? Türk milleti, AB kanunlarından ve sığır çobanı KOVBOY dostluğundan hep zarar görmüştür.
Zalim kovboy, tüm dünyadan ve ülkemizden kanlı ellerini çeksin ve kendi kümesine, kendi sığırlarının başına dönsün diye DUA edelim. DUA ile beraber tavırda koymamızın zamanı geçmektedir. Kasap et derdinde, koyun can derdindedir.
Katliam mucidi BUŞ’TA, firavunun uğradığı akıbete uğrar inşallah.
Selam ve dua ile. Hoşça kalın.

24 Mayıs 2007 Perşembe

BUL KARAYI AL PARAYI

BUL KARAYI, AL PARAYI Ege ve Marmara bölgesindeki yerleşim yerlerinde her yıl PANAYIR kurulur. Panayırda vatandaş alış veriş yapar, eğlenir gezer dolaşır. Panayırların korkulu rüyası ALAVERA, DALEVERA yapan dolandırıcılardır. Köylü garip, temiz vatandaşım, ineğini, keçisini, nohudunu, kavununu, peynirini, satar, parayı cebine kor. Para cebinde çoğalmıştır amma, takipçi dolandırıcılarda cepteki para çokluğunda, ÇOĞALMIŞLARDIR. Parayı köylüden dolandırmanın yollarını ararlar. Kalabalık arasında buldukları bir boşluğa ve paralı dayımın önüne, hemen küçük masa ve üzerinde üç iskambil kâğıdı atarlar. İskambil kâğıtlarının ikisi kırmızı renkli, biri siyah,(KARA)renkli. Köylü dayım seyreder. Ellerini hızlı hareket ettirerek, kâğıtları karıştırır ve başlar bağırmaya: BUL KARAYI AL PARAYI. Köylü dayım, huyludur, korkaktır ve temkinlidir. YANAŞMAZ, dalavereciye. Amma dalaverecilerin birçok yardımcıları vardır çevresinde. Yardımcılarından biri, çıkarır elli binliği, basar KARAYA, alır elli bini. Dalavereci hafif hareketlerle, KARA kâğıdın bulunabileceği şekilde kâğıtları atar masaya Köylü dayı huylanmıştır bir kere. Basamaz parayı. Dalaverecinin diğer yardımcısı, basar yüz binliği, alır parayı. Safiyane köylü dayımın kalbine kurt düşer. Bende kazanayım bir yüz binlik diye başlar vesveseye. Şeytan bu ya!. Baştan çıkarır insanı. Dalavereci KARA kâğıdın bulunabileceği şekilde yavaşça tekrar bırakır masaya kâğıtları. Köylü dayım iyi bellemiştir KARA kâğıdı. Basar yüz binliği. Bakar ki, kâğıt kırmızı. EYVAH! gitti yüz binlik. Zararını çıkartacak ya. Bir daha, bir daha dener. Gitti dana parası. Köylü dayı konuşacak oldu mu, ona efeleşip, kellenerek tehdit te ederler hep birden. Köylü dayım üzülür. Başlar dövünmeye. Ah! Vah! Çekmeye. Zabıta, polis, Reis, eşraftan yardım bekler. Bekler amma dalavereci beklemez. Kaçmış, uçup gitmiştir. İşte seçim panayırı kuruldu. Temiz duygulu vatandaşım SEÇİM PANAYIRINA koşacak.Sahil kentlerinden, yaylalardan ve tarım işçisi olarak çalışıp, sandık başına gelememe ihtimali olanları, parti otobüsleri bedava taşıyacakmış. Ayyy! Aman ne güzel. Yemekte yedirirler herhalde. Bir defada olsa tatlı yemek görür garibin midesi. SEÇİM PANAYIRINDA, alavere, dalavere masası çok. Galiba ellinin üzerinde parti var.Dalaverecilere,yardımcı,yamak, yalaka, yağcı, sabuncu, tellak da çok. Bu arada dayanışma ve hatta masaları birleştirme oyunları da başladı. Destekleme, köstekleme tezgâhları da var. Gidene söven, geleni öğen, talimatla hareket eden, mebus adaylarıyla dolup taşıyor kulisler. Ne yalanlar ne dolanlar, ne hileler sergileyecekler bakalım. Vatandaş bastımı mührü kaçarlar. Bir daha bulunmazlar. Vatandaş KARA diye basar mührü, bakar ki kırmızıymış. Çok değil, bir yıl sonra başlar LANET okumaya. Ellerim kırılsaydı da vermeseydim diye. Tıpkı İvrindi panayırındaki ALAVERE, DALAVERECİLERE çarpılan, dana parasını kaptıran köylü dayım gibi, kaptırır Oyunu. Tabandaki vatandaş, ne kadar temkinlide olsa her yöntemde kaybetti. Gitti ümitleri, gitti hayalleri ve yine gitti alın teri. Uçup gitti temiz duyguları. Sandık dibinde kaldı bekledikleri. Çile çekmeye devam... Salla kaşığı tarhana çorbasına. OY anam OY… Türküsünü söyle bağırarak. Mebus adayı da OY- diye bağırır. Onun oyları, onu mebus eder. Köylü dayımın OY-ları ise, kendini, yüreğini mahveder. OY ANAM… OY, OY, OY, OY… İkisi de OYYYY…diye bağırır. Yinede önerimiz, panayırdaki masaları dolaşıp, biraz daha insaflısını, efeleşip, tehdit etmeyenini aramak. Bana diyorlar ki? Kara kâğıdı belledin mi? Sen kime oy vereceksin? Söyler miyim? Bakın iki gözüme bakalım. PIŞŞIK. PIŞŞIK. NANİK, NANİK. Haydi, kolay gele. BUL KARAYI, ÇEK CEFAYI. Tarlada, bahçede, orakta, harmanda, düğünde bayramda, OY ANAM OY türküsünü söylemeye devam… S.Soydan Yılmaz. Burhaniye.10052007 E.Mail:saitsoydanyilmaz@hotmail.com

7 Mayıs 2007 Pazartesi

GÜNDEM SAİT SOYDAN YILMAZ








ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA
Sabahattin Ali- Sinop ceza evi Sabahattin Ali Balıkesir öğretmen okulunda okuyan ve bilahare İstanbul erkek öğretmen okulundan mezun olan bir öğretmendir. Babası Ali Sabahattin Edremit ve çanakkalede subaylık yaptığından, çocukluk ve gençlik yılları Edremit, Çanakkale ve Balıkesir'de geçmiştir. Bulgaristan, ardino-Eğri dere köyünde 25021907 tarihinde doğmuştur. Yurt dışına kaçmak ister iken arkadaşı Ali Ertekin tarafından, Kırklareli, Sazara köyü yakınlarında 01041948 tarihinde öldürülmüştür. İstanbul öğretmen lisesini bitirince Konya da öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Bir içki sofrasında Gazimiz ATATÜRK'E hakaretten ceza alır ve Sinop ceza evine girer. Şair İdamlık insanlarla dolu ve yaşanması zor, mahkûmların bulunduğu, bu ceza evi damının duvarlarını yalayan, Karadenizin dalga seslerinden ilham alır ve: Dışarıda deli dalgalar,


Gelir duvarları yalar.
Beni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül aldırma.
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem gönder Allaha
Görecek günler var daha,
Aldırma gönül aldırma.
Şairin adı, Sabahattin Ali'dir. Bu şairi şikâyet edip, dama düşmesine sebep olanda, 1990lı yılların meşhur Atatürkçüsü Sayın Cemal KUTAY’dır. Sabahattin Ali, Cemal KUTAY’ın şikâyeti yüzünden düşmüştür mahpus damına. Bunların hangisi Atatürkçü hangisi değil ben anlayamadım. Amma anladığım, kulağımla duyduğum, gözümle gördüğüm, bir olay var. 1933 yılında Atatürk’e hakaretten mahpus damına düşen, SABAHATTİN Ali’nin bu sözleri, şarkı halinde, Atatürk çocukları ve bayanları, tarafından, Tandoğan, Çağlayan, Burhaniye meydanlarında haykırılmaktadır. Kim Atatürk’ü sever, kim sevmez, kim Atatürkçü, kim değil, ben anlayamadım. Atatürk'ü, Cumhuriyeti seven ve sevmeyenleri siz bulun. Arayın, araştırın ve kendi beyninizi kullanın. Etki, tepki altında kalmayın. Değerlendirme, yorumlama ve ölçmeyi siz okuyucularımız yapın.
Görmek istersen denizi,
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü,
Aldırma gönül aldırma.
Sabahattin Ali Derin TÜRK milleti, ATATTÜRKÜNÜ, BAYRAĞINI, CUMHURİYETİNİ, DEVLETİNİ SEVER, SEVMEYEN SAHTEKÂRLARI DA SANDIKTA AYIKLAR. Bekleyin görün, sakal öne düşünce her şeyi göreceksiniz. Bende bir zamanlar,1981 yılında Gazi Atatürkümüze hakaretten yargılanmıştım Çok üzüntülü ve elemli geçmişti o yıllarım. Ömürden saymıyorum o yılları. Hâlbuki ben ATATÜRKÜ ve CUMHURİYETİ seven bir öğretmendim. Sadece Sevmek yetmiyor demek ki. Dış güçlerin emellerine alet olmak veya olmamakta önemli. Beni İvrindi de ATATÜRK düşmanı ilan etmişlerdi. Beni yargılayan, 1981 li yılların İvrindi Hâkimi, 2000li yılların devlet bakanı, Sayın Faruk Bal'dı. Hakaretler ve sonunda, Beraat. Atatürk'ü sadece ben değil, Allah da çok seviyormuş. Onu nice badire ve zorluklardan kurtarmış, Nice savaşlardan sağ salim çıkarmış,Nice suikastları atlatmış... Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Her neyse. Ne diyelim, Aldırma gönül aldırma, bir sitem gönder sahtekârlara.


Sait Soydan Yılmaz. 05/05/2007 E.Mail:saitsoydanyilmaz@hotmail.com
 
yazar_altbant